Akbank Fellowship Programı, benim için yalnızca kişisel gelişim değil; aynı zamanda toplumsal dönüşümle kurduğum ilişkiyi de yeniden tanımladığım bir süreçti. Daha başvuru aşamasında öğrendik topluluk olmayı, zamanla birlikte düşündük, birlikte büyüdük. Aylar boyunca süren bu yolculukta, farklı disiplinlerden gelen insanlarla ortak bir zeminde buluştuk. Paylaşım çemberlerinde birbirimizin hikâyelerine kulak verirken, sistem düşüncesiyle karmaşık problemleri sadeleştirmeye; ardından yeniden inşa etmeye çalıştık.
Bu sürecin benim için en dönüştürücü parçası ise sosyal girişim fikrimiz üzerine çalıştığımız dönemdi. İlk günden itibaren önceliğimiz kar odaklı olmak değil, nasıl bir toplumsal fayda yaratabileceğimizdi. Etki odaklı iş modelleri üzerine defalarca kanvaslar oluşturduk. Ama aslında her şey, insanlara dokunarak, kök nedenleri yerinde anlamaya çalışmakla başladı.
Eğitim, hukuk, toplumsal eşitlik ve çevresel sürdürülebilirlik gibi alanlarda yaptığımız derinlemesine analizler bize bir gerçeği tekrar tekrar hatırlattı: Birçok haksızlık sadece istatistiklerde değil, gündelik yaşamlarımızda evlerimizde, sokakta, iş yerinde karşımıza çıkıyor. Özellikle bakım emeği ve ev işleri gibi alanların görünmeyen yükleri ekonomik sistemin dışında bırakıldıkça , toplumda gerçek bir eşitlikten söz etmek imkânsız hale geliyor.
Bu farkındalıkla geliştirdiğim sosyal girişim fikri “Kadının Görünmeyen Emek Yükü” adını taşıyor. Yaptığım birebir görüşmelerde açıkça şunu gördüm: Kadınların üstlendiği bakım işleri çocuk, yaşlı, ev çoğu zaman “doğal sorumluluk” gibi görülüyor. Ancak bu durum, hem bireysel düzeyde sosyal bir haksızlık yaratıyor hem de ekonomik olarak görünmez kılındığı için sistemsel sorunlara yol açıyor. Eğer bu işler hesaplanabilir, değerli ve paylaşılabilir hale gelirse, kadınların sosyal ve ekonomik hayata katılımı da güçlenecek. İnsanlara temas ettim, daha iyi anlamak için dinledim. İlk görüşmelere çok umutsuz başlamıştım; bu durumun toplumumuzun kaçınılmaz bir gerçeği olduğunu düşünüyordum. Fakat görüşmeler ilerledikçe fark ettim ki çözüm aslında o kadar da komplike değil. Çözüm, bizim içimizde.
Bana ilham olan bir görüşmede, ev içinde nasıl iş birliği kurulduğunu gözlemledim. Zannettiğimiz toplumsal dayatmaları aşan insanlar vardı. Bu kişiler, bakım emeğini bir “sorun” olarak bile görmüyorlardı. Ortada bir çıkar ilişkisi yoktu; sadece karşılıklı bir saygı, birlikte yaşama kültürü vardı. Bu farkındalık, bir gün devlet, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının da aynı anlayışla kar amacı gütmeden toplumsal sorunlar için iş birliği yapabilmesinin mümkün olduğunu düşündürttü bana. Umutlandım.
Akbank Fellowship Programı bana şunu düşündürdü: Dönüşüm yukarıdan değil, içeriden başlar. Kimi zaman bir paylaşım çemberinde duyduğun bir cümlede, kimi zaman kendi deneyimlediğin bir haksızlığı sorguladığında. Ve bazen, sadece bir fikri savunurken bile değişim başlayabilir.
Bugün, daha adil bir dünya fikri sadece bir hayal değil. Belki de bu hayali birlikte kurabileceğimiz bir yerden geçiyoruz. Akbank Fellowship programı yolculuğum bana mesele edinmenin, sadece bir şeylerden şikâyet etmek değil; anlamaya, sormaya ve dönüşmeye cesaret etmek demek olduğu gösterdi. Eğer senin de kalbinde bir mesele varsa; sorgulamak, birlikte öğrenmek, dönüşmek ve fark etmek istiyorsan, seni de bu topluluğa davet ediyorum. Çünkü ancak birlikte düşünürsek, gerçekten onarabiliriz.
Yorum Yazın
İşlem başarısız oldu.
TamamBaşarılı
Tamam